Bilim Nedir?
Bilim
kavramı üzerine düşünce tarihinde birçok görüş belirtilmiştir. Bilim nedir?
Sorusunun cevabını aramak, bilimi anlama
faaliyetidir. Bilimi anlama ise bilim felsefesinin konusudur (Ömerustaoğlu
1999: 45). Bu bağlamda bakıldığında “bilim nedir?” sorusunun cevabını bilim
felsefecileri verecektir. Öyle ki bilimi anlama sürecinde felsefecilerin görüşleri
ve ortaya atıldıkları zamanın izlerini taşımasının yanı sıra günümüz açısından
da bilim adı altında gerçekleştirilen faaliyet alanın da içeriğini
belirlemiştir. Bugün bilimin olmadığı bir dünya düşünmek neredeyse imkânsızdır.
Ancak hala bilim ile kastedilen olgunun neyi ifade ettiğini tam olarak
açıklamak oldukça zordur. Bu bağlamda geçmişten günümüze “Bilim nedir?”
Bilim
olgusunun ne olduğu ile ilgili iki farklı perspektif bulunmaktadır. İlkine göre
bilim; pratik, gündelik hayatta kullanılabilecek bilginin bir parçası ve bu
türden bilgileri elde etme yöntemidir. İkinci bilim perspektifi ise; ilk bilimsel
görünümün aksine, pratik getirilerine bakılmaksızın sadece saf bir entelektüel
çalışmayı içeren faaliyetlerin toplamıdır. Buradaki bilim faaliyetleri sadece
bilme merakına dayalı olarak fayda amacı güdülmeksizin yapılan çalışmaların
ortak adıdır (Campbell 1921: 1; Akt. Daştan 2013: 9),
Bilime
pratik kaygılarla bakıldığında bilimin kökeninin insanlık tarihi kadar eski
olduğu sonucuna gidilebilir. Bu bağlamda pratik anlamda geçmişte özellikle
köklü medeniyetlerde bilimsel çalışmaların yapıldığı bilinmektedir. Bu
medeniyetler Mısır, Mezopotamya, Hint ve Çin gibi tarihe mal olmuş
medeniyetlerdir. Özellikle yerleşik hayata geçilmesi ile birlikte insanoğlu
fayda sağlamak amacıyla daha fazla bilgi üretiminde bulunmuştur. M.Ö.
7000’lerde Nil Nehri yakınlarında Mısır uygarlığı, M.Ö. 6000’lerde Fırat ve
Dicle kenarlarında kurulan Mezopotamya uygarlığı ve yine aynı dönemlerde Uzak
Doğu’da kurulan Hint ve Çin uygarlıkları birçok bilimsel ilke imza atmışlardır
(Topdemir ve Unat 2009: 13). Öyle ki
insanoğlu mevcut koşullar altında hastalıklarını bir şekilde tedavi etmek,
tarım için gerekli sulamayı yapabileceği kanallar inşa etmek, yiyebileceği
hayvanları avlamak, mevsimlerle ilgili değişiklikleri zorunlu olarak bilmek
gibi birçok tekniğe ihtiyaç duyduğundan ister istemez bilimsel faaliyet alanına
katkı sunmaya başlamıştır (Selsam 1932; Çev. Türdeş 2004: 98).
Antik
Yunan düşüncesi ile birlikte bilme faaliyeti, geçmişte gerçekleştirilen
faaliyetlerden bağımsız olarak tamamen bilgelik adına yapılmıştır. Doğa filozoflarıyla
başlayan bu dönemin en dikkat çekici özelliği, bu filozofların aynı zamanda
bilime değerli katkılar sunmuş olmalarıdır. Özellikle ilk felsefi
tartışmalarda, söz konusu bu filozoflar, evrenin kökenine ve yapısına ilişkin
sorunlara akıl yoluyla çözümler getirmeyi amaçlamışlardır(Saruhan ve Özdemirci
2011: 26).
İlkçağ
doğa filozoflarının ilki M. Ö. 6. yy’da yaşamış olan Thales olarak kabul
edilir. Evrendeki her şeyin ilk nedenini “su” olarak belirleyen Thales’i
felsefi düşüncede olduğu kadar bilimsel söylem içerisinde de değerli kılan en
önemli sebep, evrenin ilk kaynağına ilişkin verdiği cevap ile ilk kez ve açık
bir biçimde efsaneden bilime veya felsefeye geçişi sağlamış olmasıdır (Arslan
2008: 91).
Sofistlerin
ilk ve en bilinen düşünürlerinden olan Protagorasa göre insan her şeyin
ölçüsüdür ki, bu aşamada var olan şeylerin varlıklarının da var olmayan
şeylerin yokluklarını da belirleyen bir konuma sahiptir. Diyalogun devamında
üşüyen biri için rüzgârın soğuk, üşümeyen biri için ise soğuk olmadığı vurgulanır
(Platon; Çev. Gökberk 2009: 463-464). Bu anlayış, bilgi ile ilgili olarak
bilginin üreticisi olan öznenin her durumda etkin bir rolü olduğunu bizlere
göstermektedir (Daştan 2013: 13). Yunan düşüncesinde oluşturduğu dönüm noktası
sebebiyle, Yunan filozofları Yunan bilim tarihini genellikle "Sokrates
öncesi" ve" Sokrates sonrası" olmak üzere ikiye ayırır.
Sokrates’e göre bilim bilginin tümevarımsal akıl yürütmelere dayalı olmasıdır.
Diğeri ise herkeste mevcut olan bilginin tümel tanımlara karşılık gelmesidir (Çücen
1996: 103).
Platon’un
bilgiye ilişkin ilk ve en önemli belirlenimi, bilginin duyum ve algı
olmadığıdır. Eğer bilgi bu şekilde duyum ve algı ile sınırlandırılırsa o zaman
hiçbir şekilde bir bilginin doğru ya da yanlış olduğunu iddia etmemiz mümkün
olmayacaktır (Platon: 463). Platon’un bilgiye ait söylemlerinde son
olarak “bilim nedir?” algısına bakılacak olursa, burada en önemli ve
vazgeçilmez bilim olarak felsefeyi kabul ettiğini söyleyebiliriz. Özellikle
ideaların bilgisine ulaşmada kullanılan diyalektik yöntemin, Platon tarafından
tam olarak belirtilmese de felsefe olduğu kabul edilir (Aristoteles; Çev.
Arslan: 318).
Aristoteles
için var olan bir bilim daha vardır ki bu bilim, içeriği bakımından varlığın
değil; düşüncenin bilimi olarak oluşturulmuştur (Aristoteles; Çev. Arslan: 57).
Söz konusu bu bilim, aynı zamanda düşünceye konu olan her türlü varlık alanın
da incelenmesinde belli kuralların belirlendiği mantık bilimidir. Mantık; bu
gün modern bilimsel anlayış içerisinde yöntem adı verilen olguya, Aristoteles
tarafından atfedilen en yakın alanlardan birisini oluşturmaktadır (Cevizci
1998: 169).
Kaynakça:
Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi Aristoteles, s.
57.
Ahmet Cevizci, İlkçağ Felsefesi Tarihi, (2.
Baskı), Asa Kitabevi, Bursa 1998, s. 169.
Arslan,
İlkçağ Felsefe Tarihi 2 Sofistlerden Platon’a, ss. 318-319.
Aristoteles,
Metafizik, (Çev. Ahmet Arslan), (2. Baskı), Sosyal Yayınları, İstanbul 1996, s.
541
Kadir
Çüçen, Bilim Felsefesine Giriş, ( 1. Baskı), Sentez Yayınları , s. 103.
Platon,
Theaitetos (Diyaloglar içinde), s. 463-471.
Hüseyin
Gazi Topdemir – Yavuz Unat, Bilim Tarihi, (2. Baskı), Pagem-Akademi Yayınları,
Ankara 2009, s. 13.
HowardSelsam,
Din, Bilim ve Felsefe, (1932), (Çev. Mehmet Türdeş), Morpa Kültür Yayınları,
İstanbul 2004, s. 98.
Şadi
Can Saruhan - Ata Özdemirci, Bilim, Felsefe ve Metodoloji, (2. Baskı), Beta
Yayıncılık, İstanbul 2011, s. 26.
Ahmet
Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 1 Sokrates Öncesi Yunan Felsefesi, (2. Baskı),
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2008, s. 91.
Platon,
Theaitetos (Diyaloglar içinde), (Çev. Macit Gökberk), Remzi Kitabevi, İstanbul
2009, ss. 463-464.
Adnan
Ömerustaoğlu, Thomas Khun’un Bilim Felsefesi Doktora Tezi, Erzurum 1999.
Uğur
Taştan Bilimin Tarihsel Gelişim
Sürecinde Thomas Samuel Kuhn’un Bilim Felsefesinin Yeri Yüksek Lisans Tezi,
Erzurum 2013.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder